Category Archives: Bahce

Bahce isleri, surdurulebilirlik

bu hafta…

bu hafta…

iz bırakanlar:::

-almila’nın odama bir ağaç istiyorum, lütfen alabilir miyiz? sorusu karşısında verdiğim kem, küm, nasıl olur ki? yanıtının ardından; ertesi gün, yol kenarına terkedilmiş olarak bulduğu ağacın ( hem de saksıda) bizlere tesadüflerin tesadüf değil, sadece saf ve iyi niyetle istemek olduğunu yeniden öğretmesi…
-doğumgünümde; ışıltılı, bulutsuz ve sonbahar renklerine bezenmiş o muhteşem günde, ailece yaptığımız yürüyüş.
-yürüyüş sonunda bera nın dereye düşmesi ve onu tepeden tırnağa ıslak görünce yaşadığım anlık akıl tutulması.
-yatak odamızdaki bütün mobilyamızı “sadeleşmek” adına satma kararımız ve bunun bir anda gerçeğe dönüşmesi… ve akabinde boş bir odada hissettiğim sonsuz ferahlık.
-eskicide öylesine bir anda karşıma çıkan ahşap koltuğu eve getirmemiz.
-tarihi bir trende, sonbaharı izlemek için yaptığımız kısa gezide havanın gerçekten soğuduğunun ilk defa farkına varmamız.
-almila nın üzüntülü anlarımda saçımı okşayarak beni teselli etmesi.
-yaklaşan don sebebiyle bahçedeki bütün sebzelerin turşu şişelerine ve buzluğa dolmasıyla, artik mutfakta da kendini iyice hissettiren kış günlerinin yaklaşan kokusu.
-sobanın yanmaya başlamasıyla eve yayılan huzur ve sıcaklık.
-evde sobanın ateşiyle oynayan çoçukların sayısının üçe çıkmasıyla herkesin anlayabileceği dilde (!) “ateşle oynama kuralları” yazmanın elzemliği.
-çoçuklara bayram için dikmeye söz verdiğim, fakat yetiştiremediğim, kocaman cepleri olan etekleri nihayet bitirmenin verdiği mutluluk.( model: purl soho gathered skirt for all ages)
-bera ya ablalarına eşlik etmesi için onların etekleriyle aynı renklerde diktiğim, ve ismini “üç dikdörtgen pantalonu” olarak değiştirdiğim ve neredeyse toplam bir saatte hazır olan şalvar pantalonların bebekler ve çoçuklar için icat edilmiş en rahat giysi olduğunu bir defa daha ilan etmem .
-çoçukların önce biraz kaygıyla karşıladıkları, at derslerini yeni bir çiftliğe kaydırma kararımızın, aslında uzun süredir verdiğimiz en iyi kararlardan biri olması. iyi, deneyimli ama sert mizaçlı, ve fazla disiplinli bir öğretmenin çoçuğa faydadan çok zarar getirebileceği inancımızın bu sayede biraz daha pekişmesi.
– “bu hafta pazara gidemedik, ev çiçeksiz nasıl olacak?” diye düşünürken yan komşumuzun bahçesinden topladığı çiçeklerle yaptığı buketi doğumgünüm için benimle paylaşma inceliği.
-hayatımızda gördüğümüz “en minik elmalı ( cevizden az küçük büyüklüğünde)” elma ağacını keşfettiğimiz andaki şaşkınlığımız.
-almila nın çoçuk müzesinde özgürlüğünü ilan ederek tek başına gezme kararı alması ve bizim bu isteğe “tamam” demek zorunda hissetmemiz.
– bera nın oyuncakları çok kısa süreli de olsa “mahsustan” oynatmaya başlaması ve bu ana her şahit olduğumda gözlerimin dolması.
-bennu nun, bahçesinde elma toplayan komşumuza “biraz ben de toplayabilir miyim?” sorusu uzerine , komşumuzun”elbette istediğin kadar toplayabilirsin” verdiği yanıtıyla onu dünyalar kadar mutlu etmesi…
-ve bir çoçuğun yüreğine dokunmanın sadece basit ve sıcak bir “evet” olduğunu yeniden farketmemiz..
-bera nın kafamız karıştığında sık kullandığımız “allah allah” ı, bizim ses tonumuzla her deyisimizde tekrar etmesi.
-mutfağımızda pişen bol tereyağlı ve ultra çıtır elmalı tartların daha fazlasını isteyen ev ahalisinin tartların ahçısıyla evde köşe kapmaca oynaması.
-ekim ayında ilk “kar”a merhaba deyişimiz.
-her gün güneşin dokunuşlarıyla farklı tonlara bürünen sonbaharı, onu yaşarken özlemem…

kış hazırlıkları…

kış hazırlıkları…

sonbaharın gelişiyle evimiz iyice hareketlendi. havaların serinlemesiyle yaz aylarının üzerimize çöken ağırlığını ve tembelliğini yavaş yavaş ardımızda bırakip kendimizi önümüzdeki günlerin telaşlı koşuşturmasına hazırladık. eylül ayıyla birlikte sabahın erken saatlerinde bahçede başlayan hareketli ve uzun günler, gecenin karanlığına karıştı. yağmurların da gelişiyle derin bir nefes alan bahçemizden sebzelerimizi topladık, evimize taşıdık… bazıları boldu, bazıları az. miktari ne olursa olsun toprağın cömertliğine, sonsuz ve karşılıksız verişine yine boynumuz büküldü, yüzümüz kızardı… ne diyeceğimizi bilemedik.

önce bahçemizi sardı domates kokuları, sonra evimizi… aşımıza kattık, salçalar pişirdik, fırınladık, tarhana hamurları yoğurduk. ekşi hamur kokularını içimize çektik. uzaklarda bir yerde çoçukluk anılarımızla buluştuk. ekşiyen tarhanamızdan ekmek yaptık, sebzelerimizden turşular kurduk. yuvamizi derledik, temizledik. yün yorganlarımızı güneşle, duvarlarımızı yeni renklerle buluşturduk… evimizi, dönüşen mevsime hoşgeldine hazır ettik. sonra odunlar taşıdık bahçemize. zorlandık ama elbirliğiyle yükümüzün azalacağını bildik, şikayet etmemeye gayret ettik. odunları yıkılmadan üst üste yerleştirmenin sanatını daha da iyi öğrendik. ve farkettik ki üst üste dizilen odunların zerafetindeydi hayat, ne ötede ne beride.

ve dokunduğumuz toprak, yeşil çimenlerin üzerinde kıvrılan solucan, az ileride yansımamızı gördüğümüz su birikintisi… hepsi hayat.

gönlümüz istemeye istemeye yaz çiçeklerimizle vedalaştık. saksılar doldu, boşaldı; doldu, boşaldı…

tatlı bir telaşla hem çalıştık, hem de şükrettik. hayatın sırrını kitap satırlarında değil, ellerimizle yoğurduğumuz emekte bulduk. emek verdikçe kalp yüzünü içe döndü; orayı besledi, büyüttü.

yeri geldi ellerimiz çamur oldu, yeri geldi kızardı, yeri geldi nasır tuttu. yeri geldi yorgunluktan yattığımız yeri görmedik. yeri geldi uykusuz kaldık…

ve sonra bir gün, hepsi geçti, gitti, bitti.

geriye çoçuklarımıza bıraktığımız kokular ve hayatın kendisi kaldı.

HOŞGELDİNİZ

Toprak ve doğayla bütünleşmek, evde üretmek, çocuklarımızla okulsuzluğu öğrenmek ve yavaşlamak için çabalayan altı kişilik bir aileyiz. Ziyaret ettiğiniz için teşekkürler.