oyun kütüphanesi…

oyun kütüphanesi…

evimizin 50 km uzağında, 45 bin nüfuslu küçük bir şehrin merkezindeki halk kütüphanesinin ziyaretçisiydik iki hafta kadar önce. ortalama gelir düzeyi ülke ve eyalet ortalamasının oldukça altında, biraz da köhneleşmiş bir havası olan bu şehire ne zaman gelsek bir terkedilmişlik hissi uyanıyor bende. sanki hiç kimsenin yaşamadığı hayalet bir şehirin içinde gezinir gibi hissediyorum. aslında amerika’nın bir çok şehrinde var bu terkedilmişlik havası. new york city, chicago, philadelphia, boston, san francisco gibi bir kaç metropol şehir dışında, sıradan şehirlerin caddelerinde hep yalnızlık hakim; özellikle hafta sonları daha da belirginleşiyor bu yalnızlık.

diğer taraftan; şehrin tam kalbine yerleştirilmiş bu dört katlı halk kütüphanesi, şehrin bende yarattığı halet-i ruhiyete tam bir tezatlık oluşturuyordu. hatta şu ana kadar blog yazıları için ziyaret ettiğimiz kütüphaneler arasında, fiziksel imkanları karşılaştırıldığında, en büyük kütüphane burasıydı diyebilirim. şehrin genel hali ve zayıf ekonomisine rağmen böyle bir kütüphanenin varlığı, insanların yaşam kalitesini yükseltmek ve dezavantajlı gruplara fırsat eşitliği sağlayabilmek için sarfedilen çabanın bir göstergesi olabilir miydi?

dört katlı bu kütüphanenin giriş katının tamamı çocuklar için ayrılmıştı. yüksek tavanlı, dış cephesi yerden tavana kadar camlarla çevrilmiş, renkli minik mobilyalar ve oturma gruplarıyla düzenlenmiş bu bölümün insanı kendine çeken sıcak bir atmosferi vardı. kütüphaneye girer girmez ilk dikkatimizi çeken ise çocuk bölümündeki oyuncakların fazlalığı oldu. hatta kütüphanenin giriş kısmında, çocuk boyunda tasarlanmış kitap raflarını görmeseydik, oyun parkına mı geldik diye düşünebilirdik bir an.

oyunun ve oyuncakların çocuk bölümlerinde giderek yaygınlaşması, hatta mekan içinde,  kitaplara ayrılmış bölümlerden daha da geniş alanlara yayılması ve bu alanları genişletmek için bütün imkanların seferber edilmesi; ve bu görevi kütüphanelerin üstleniyor olması, yeni bir trendin başlangıcı olarak da görülebilir belki. zaten bu konuda giderek artan bir farkındalık var. geçmişte daha çok dramatik oyunların desteklendiği kütüphanelerin,  artık lego dan robotiklere kadar çok çeşitli oyuncakları bünyesinde barındırmasının,  üzerinde önemle durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

kütüphanelerdeki çocuk bölümlerinin, çocukların erken okur yazarlık becerilerinin gelişiminde oynadığı rolü anlamak çok zor değil elbette. peki kütüphanelerde, çocuklara okuma sevgisini kazandırmak için düzenlenen hikaye programlarının yanı sıra, serbest oyun neden bu kadar ön plana çıkarılıyor? neden kütüphanelerin bütçesine aktarılan ödenekler kitaplar kadar,  oyuncaklara ve oyun mekanlarının genişletilmesine de harcanıyor?

bunun sebebini, son yirmi senede erken çocuk eğitimi üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarının bir yansıması olarak da açıklayabiliriz. bu konuda yapılan araştırmaların, serbest oyunun çocukların beyin gelişimi, dil gelişimi ve akademik başarısındaki yerini ve önemini güçlü verilerle desteklediğini görüyoruz. mesela, çocuklar dramatik oyun (veya evcilik de diyebiliriz) sırasında kendi hikayelerini yazıp hayata geçiriyorlar, kuklalarla oynuyorlar ya da kitaplarda okudukları hikayeleri tekrar tekrar canlandırıyorlar. bu sebeplerle, kütüphanelerin çocuk bölümlerinde en sık gördüğümüz oyuncakların başında minik tiyatro sahneleri, kuklalar , oyun mutfakları ve hatta kostümler geliyor. bu tarz serbest oyunların, dil gelişimindeki önemini ve bunun da okuma yazma üzerindeki etkilerini gözlemek oldukça kolay aslında. hatta, araştırmalar erken okumaya başlayan çocukların, ucu açık ve dramatik oyunları daha sık oynadıklarını da göstermiş.

dramatik oyunların yanı sıra, kütüphanelerdeki yapılandırıcı oyunları destekleyen oyuncakların, özellikle blok oyunları, hamurlar ve legoların sayısı da giderek artıyor. peki yapılandırıcı oyunlar çocukların dil becerilerini nasıl destekliyor? çocuklar genelde bu oyunlar sırasında, arkadaş veya anne babalarıyla sürekli bir iletişim içinde oluyorlar. onlara, oluşturacakları hayali bina veya mekan için planlarını, ve hangi blokları hangi amaçla kullanacaklarını anlatıyorlar. üstelik tartışma ve uzlaşma yoluyla problem çözme ve sosyal becerilerini geliştiriyorlar. kendi oyun alanlarını yoktan var ederek hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını da güçlendirmiş oluyorlar. dramatik oyunların hazırlığı için blokların kullanılması da dolaylı yoldan dil gelişimini desteklemiş oluyor. mesela 1991 yılında iki araştırmacı (İsbel and Raines) dizayn ettikleri bir araştırmayla, sadece blokların olduğu bir oyun mekanını, önceden hazırlanmış, kurulu bir evcilik mekanıyla karşılaştırmışlar. bu iki farklı mekanda üretilen oyunları incelediklerinde ise;   bloklarla oluşturulan oyunlar sırasında çocukların çok daha fazla sözel etkileşimde bulunduklarını, daha uzun cümleler kurup daha çok kelime kullandıklarını görmüşler.

bütün bu sebeplerden dolayı son yıllarda kütüphanelerin bütçelerinin neden çocuklara serbest oyun fırsatı verecek yatırımlara doğru aktığını,   hatta bu trendin giderek yayılacağını ve dil gelişimini sağlayan oyuncakların sayısının da giderek artacağını tahmin etmek pek zor olmuyor.

işte aşağıda fotoğraflarını paylaştığım bu kütüphanede de, oyuncakların sayısı neredeyse kitapların önüne geçmiş, mekanın büyük bir bölümü erken yaş çocuklarının serbest oyunları için düzenlenmişti.  hatta bebekler için motor becerilerinin gelişimi, el-göz kordinasyonunun pekiştirilmesi için seçilmiş çeşitli oyuncaklardan epey vardı. bir çok kütüphanede yer sıkıntısı sebebiyle pek rastlamadığımız,  büyük sünger bloklar ve bunlarla yapılandırılacak oyunlar için geniş bir yer ayrılmıştı. biz oradayken kütüphanedeki diğer çocuklar bu bloklarla uzun uzun oynadılar (kütüphanedeki diğer çocukları, ailelerinden izin almam mümkün olmadığı için ne fotoğraflıyor ne de burada paylaşıyorum). yine diğer kütüphanelerde pek göremediğim, okuma yazmayı pekiştirici oyunların yerleştirildiği plastik kutuların bulunduğu raflar da dikkatimi çeken bir başka bölüm oldu. fotoğraflarda da görebileceğiniz gibi,  bennu nun baktığı plastik kutunun içinde değişik bebekler, minik hayvan figürleri ve evcilik oyununu destekleyen kitaplar bir araya getirilerek aile oyun setleri oluşturulmuştu.

bu kütüphanede de yine iki saatin üzerinde vakit geçirdik. almila zamanının çoğunu kütüphanenin arka köşelerinde kitap okuyarak geçirdi. bennu ve bera ise heyecanla bir oyundan diğer oyuna koşturdular. ekin de kendi yaşına uygun oyuncakların tadına baktı bol bol. bizim payımıza da, çocuklarımızın heyecanını keyifle izlediğimiz bir kütüphane gezisi düşmüş oldu.

6 Responses to oyun kütüphanesi…

  1. Merhaba Hüsra
    Ahşap bloklardan ve ucu açık olan materyallerden yola çıkarak birkaç şey sormak istiyorum. Ucu açık oyun nasıl olur? Çocuğu sürekli yönlendirmemek, oyunun kontrolünü ona bırakmak, hayata dair çözümleri oyunda bulmak vs… ama bunu küçük yaşlardan itibaren nasıl içselleştirmesini sağlayıp öğretebiliriz? Ucu açık oyun konusunda açıkçası hiçbir fikrim yok. Birlikte oyun oynarken nasıl davranmalıyım, ne tür oyunlar oynayabiliriz, (kızım henüz 16 aylık ve evciliğe ilgisi başlamış durumda) bu konuda tavsiye edeceğin yerli/yabancı kaynaklar var mı? Bir de dışarda (bir arkadaşında ya da başka bir mekanda) görüp sevdiği ve almak istediği sesli, plastik oyuncaklara ya da bebeklere karşı tavrımız nasıl olmalı? Örneğin, sık gittiğimiz bir misafirlikte bu bebeklerle oynamaya başlayınca evimizdeki normal bebekler pek ilgisini çekmiyor. Hatta onu eve götürmek istiyor. Sizin daha küçük yaşlardaki çocuklarınızda bu konularda tavrınız ya da tecrübeleriniz nasıl? Ayrıca yaşadığım bir şeyi paylaşmadan geçemeyeceğim. Ahşap oyuncakların kızımın ilgisini çekmeyeceğini düşünerek almaya yanaşmamıştım. Genelde sesli müzikli oyuncaklar çok ilgisni çektiğinden onlardan almaya devam ettim. Fakat bir gün evde bulduğu ahşap bir tahta ile yarım saat kadar oynadığını görünce o kadar şaşırdım ki… Sesli oyuncaklarla bile bu kadar uzun süre oynamıyordu. O zaman kafamda bir şeyler dank etti ve tabi akabinde bu tür pek çok soru üşüştü zihnime. Cevap verebilirsen cok ama cok sevinirim.

    • sevgili Asena, kiziniz henuz daha cok kucuk. ne oyunla ne de oyuncakla pek ilgisi olabilecek bir yasta. onun icin oyun, sizin gozunuzle dunyayi deneyimlemekten ibarettir. bu yaslarda mumkun mertebe oyuncak almayin, hatta hic olmayabilir, daha iyi. bakmayin bize; bizde buyuk cocuklar oldugu icin oyuncak zaten alinmis,var. bu kadar erken yaslarda oyuncak, kitap vs, cocugun kesfetmesinin onune engel bence. 17 aylik bir cocuk neler yapar, bu yaslar dengenin iyice oturdugu donemlerdir. cocuk yurumek, kalkmak, oturmak, comelmek ve kosmak ister, ve hepsinde de iyi olmak icin her gun calisir. yataga cikar, iner, koltuklara tirmanir. alcak sephalar, itme oyuncaklari belki (oyuncak bebek arabasi mesela), yastiklar…. hareket alanini genisletecek, daha dogrusu onu biraz da zorlayacak her ortam bu yas icin zevklidir. cocugun dogada tabiatta yurumesi cok onemlidir. hatta varsa imkan cimenlerde ciplak ayakla, taslarin uzerinde, kumlarda, toprakta yurumek cok hosuna gider. yakinlarinizda dere kenari varsa sik sik gitmeye calisin. doldur bosalt oyunlari oynarlar, bir tasi ellerine alip uzun uzun incelerler. acele etmeyin, hep kesfetmek anlamak ister cevresini bu yastaki cocuklar.. her gun yuruyuse cikin, eger yurumeye basladiysa guvenli bir ortam bulun elinden tutmayin; hatta birakin o onden yurusun, siz arkadan yuruyun, yolda gordugu her seyi incelemesine izin verin. evden yuruyus icin cikarken plan vs yapmayin. hatta yurudugunuz mesafe iki ev otesi olsa da farketmez…..

      ev icinde ise; hareketleri serilestigi zaman daha cok kesfetmek ister, erisemedigi dolaplari gozune kestirir, mutfak dolaplarini bosaltir. her isin icindedirler. bu yuzden mutfagi, banyoyu, odalari, dolaplari…butun evi kesfetmesine izin verecek sekilde duzenlemeler yapin. dil gelisimi cok onemli bu donemde; sarkilar ogretin birbirinize, parmak oyunlari oynayin, kuklalari oynatin, birlikte bol bol eglenin. hali uzerinde izin verin omuzunuza sirtiniza tirmansin, delilik zamani deyip gulun birlikte. siz egleniyorsaniz zaten emin olun o da eglenecektir. battaniyeleri cikarin disariya, siz saklanin, esyalari saklayin, masallar anlatin… ve hala kucak zamani, yorulunca bol bol onunuze baglayip gezin birlikte, sicacik anne koynu, en ozel yer orasi. kucaktan tasimaktan korkmayin, kesinlikle alismiyorlar :) bu donem rutin zamanidir. uyanma, yemek, uyku, disari zamani, anneyle is yapma, boyle ana cerceveleriyle rutinler olusturun… siz ne yapiyorsaniz ona da izin verin size yardim etsin. siz de sakinlesin, yavrunuzla guzel bir denge oturtmaya calisin, onunla birlikte yavaslamayi ve sabretmeyi ogrenmek icin en ideal zamanlardir bu yaslar..ve firsat buldukca birlikte sarilip uyuyun :)

  2. Merhaba Sevgili Hüsra
    Zaman ayırdığın ve uzun uzun özenle yazdığın için çok tesekkur ederim. Redelma instagram günlerinden beri seni takip ediyorum ve farkındalıklarım konusunda öyle çok etkin var ki… Yalova Okulsuz Anneler Toplasmasıma da katılmıstım ama sanırım cekingenliğimi yenip yüzyüze tesekkur etme fırsatını kacırdim. Orada da sormak istediğim sorular vardi ama sohbetimizin gidişati ve çogunlugun ilgisi bana mani oldu. Ama çok güzeldi seni de esini sanal dünyanım dışımda tıpkı yazılarının samimiyetinde, sakinliğinde ve farkındalıklarınızım zenginliğimde dinlemek.. Tekrar tesekkurler…
    Yukarıdaki yazının ardından ben de cocugumuzu nasil serbest oyuna yönlendirebilecegizi sormak istiyorum. Benim 3 yasında bir oğlum var. Doğduğunda isi bıraktım ve butun zamanımı onunla geciriyorum. Serbest oyunun, müdahalesiz oyunun faydalarının da farkındayım. Ama oğlum her zaman birlikte oynamayi tercih ediyor. Benimle, babasıyla veya sevdiği başka bir yetişkinle oynamak onu çok daha fazla mutlu ediyor. Yaşıtlariyla da oynamayi sevmeye basladi son bir kac aydır ama İstanbul hayatında yasitlariyla bir araya gelmek her zaman kolay olmuyor. Ben evde mümkün olduğunca onu farkettirmeden “hadi sen kendin oyna” demeden yalnız oynamaya yönlendirmeye çalışıyorum. Eskisine oranla biraz da oynamaya başladı ama bu ancak beni mesgul gördüğü, örnegin ben ev isi yaparken ki zamanlarda oluyor. Ben islerimi bitirir bitirmez ki ( bunlar kısa süreler) hemen benimle oynamaya baslamak istiyor. Katılmaz ise mutsuz oluyor ve kendisi de oynamiyor. Ben de açıkcası bu durumda biraz mutsuz oluyor, ikilemde kalıyorum. Çocuklarımız zaten İstanbda hem yalnız hem de ne kadar çok planlsrımızı doğayla bulusmaya yönelik yaparsak yapalım cogunlukla evlerde geciriyorlar. Biz her gun kısta olsa yaz da olsa dısarı cikiyoruz ama bher gün uzun saatler kalamıyoruz, yasadigimiz yer buna elverisli degil. Dogaya ulasmakta yine İstanbulda kolay degil, zahmetli ve yorucu oluyor. Böyle olumca da, zaten cocuğuma güzel bir yaşam alani sunamamis olmanın verdigi suçluluk duygusuyla oyun oynama taleplerine karsılıksız kalamiyorum. Kalmali miyim bundan da emin olamiyorum. Serbest oynadiğı zaman kesinlikle oyunlarinin daha güzel oldugunu, hayalgücünün , yaratıcılığının vn bir çok seyin daha cok ortaya çıktigini da gozlemliyorum aslında.. Biz yetiskinlerin mebkadar cabalasakta kıramadığız kalıplarımızı, sınirlarimizi onlar oyle güzel delip geciyorlar ki… Ama icinden gelmeli, kendin oyna diye benim zorlamam gerekmemeli diye düsünüyorum… Biz de oyuncakları konusunda çol seciciyiz doğduğundan beri. Ev ortamımız da onun rahat edecegi ve rahat oyun oynamasına müsait.. Ama iste oğlum öyle oyuncaklara da çok düşkün değil. Benimle oynayacaksa bir yumakla, bir tasla bile oyun oynamaya razı, yeter ki oyun arkadaşligi yapalim…
    İyi kötü biraz anlatabildim sanırım kafamı kurcalayanları… Ben öyle pek baskalarına danısan bir anne olmadım oğlum doğduğundan beri.. Bunun sebebi kendimi yeter gordugumden her konuda değil kesinlikle , rehberimi , yol göstericimi hep oğlum olarak seçtim bebekliğinden beri… Onu dinledim, onu izledim ve hep ucgüdülerimle hareket ettim. Çok şükür çogunlukla da duymayı görmeyi bilebildim ve huzurlu ve mutlu bir bebeklik geçirdi oğlum… Ama bu konuda hislerim ile düşüncelerim birbiri ile çelisiyor. Bu yuzden annelik konusunda en çok ilham aldığım senden eğer vaktin olursa düsüncelerink öğrenmeyi çok isterim..

    • sevgili Sebnem, cok teşekkür ederim. okulsuz anneler toplantısında, bulent ve ben bu konu ile ilgili ilk defa bir grup karşısında yüz yüze sorulara cevap verdik. açıkcası ikimizde çok verimli geçmediğini hissettik. ben lohusalığımın zirve olduğu, uykusuzluğun hayatımı ele geçirdiği bir dönemde, anlatan veya sunum yapan bir konumda olmak istemedim; o yüzden soru cevap olarak düzenledik oturumu. ama şimdi düşünüyorumda doğaçlama olması yerine keşke önceden hazırlanan sorulara cevap vermeyi seçseydik, belki daha faydalı olabilirdi… tanışma fırsatımız olsaydı da belki hatırlamayabilirdim, çünkü o güne dair bir kaç kişi dışında bütün isimler ve yüzler silik kafamda! bir dahaki sefere diyelim.

      3 yaş derken tam doğduğu ayı bilseydim daha rahat cvp verebilirdim belki. çocuğun inanılmaz bir değişime girdiği bir yaş bu. hatta ay ay değişen ve gelişen ve büyüyen bir çocuk görüyoruz karşımızda. tek başına oyun için dönüm noktası, benim gözlemlediğim kadarıyla 3,5 yaş ve sonrası. öncesinde oyun süreleri çok daha kısa kesitlerden oluşuyor ve yanında eşlik edecek bir arkadaş arıyorlar. fakat 3,5 yaşından sonra sihirli bir değnek değer gibi oluyor ve çocuğun hem tek başına geçirdiği zaman uzuyor, hem de tek başına oyun kurabiliyor ve uzun süreli odaklanarak oynayabiliyor. mesela bera 3 yaş 8 aylık ve her geçen gün bu süre uzuyor. geçen gün arkadaşımın 4 yaşındaki oğluyla neredeyse 2 saate yakın, ebeveyn müdahalesi olmadan oynayabildiler. ben şunu gözlemledim, arkadaşımın 4 yaşındaki oğlu oyun konusunda Bera ya göre çok daha bağımsızdı. hatta arkadaşım artık oyunlara davet edilmediğini anlattı. Bera sabahları tek başına, bir saat kadar oynayabilse de anne ve babayı hala davet ediyor; ve bennu ile birlikte bazen bütün gün oynayabiliyorlar.

      çocuğumuzla oyun oynamanın bir sakıncası olamaz bence, hatta bir çok katkısı var. ama bu yaşlardaki bir çocuk yavaş yavaş annenin başka işleri de olduğunu anlayabilmel. mesela annem her sabah benimle oynayacak ama ondan sonra işlerine yoğunlaşmalı diyebilmeli. veya sonra yemek yiyip kitap okuyacağız, ve sonra annem yine şu işi yapmak zorunda….gibi. yani böyle bir düzenin yavaş yavaş farkına varabilmeli çocuk. bu dönemde bütün özel işlerimizi ( bilgisayar, email vs) , yani çocuğumuzla birlikte yapamayacağımız işleri uyku zamanlarına ertelemeliyiz. o uyanıkken yaptığımız işler sırsaında ben şimdi yemek yapacağım istersen sen şunu veya şunu yapabilirsin bana şu şekilde yardım edebilirsin diyerek alternatifler sunabilmeliyiz.

      bununla birlikte; kendi gözlemlerimiz ve içgülerimiz her zaman ilk kılavuzumuz olmalı. her çocuğun gelişimi ve her ailenin şartları ve ev hali farklı. çocuğumuzu dinlemek, anlamaya çalışmak ve onu merkeze koyarak çözüme odaklanmak ilk tercihimiz olmalı…

      çok sevgiler…

  3. Sevgili Hüsra
    Cevabınla gönlüm rahatladı, çok tesekkur ederim. Aslında hiçte kötü durunda değilmisiz. Can 37 aylık. Evde yapmammiz gereken islerin farkında ve bunları yaparken ya bize kendince yardımcı olarak yada kendisi oynayarak zaman tanıyor. Onun icin onenli olan, kendisi ile oynanamazi engelleyen isin ne oldugu oluyor. Kendince bu bir ihtiyacsa gayet makul davranıyor. Biraz daha bagımsızlasmasi ve daha cok kendi basina vakit gecirmesi icin vaktimiz varmis demek ki.. Ben biraz baska cocuklari ve annemleri gozlemlerim sonucu acaba biz güvenli bağlanma ile bağımlılık ince ayarını iyi idare edemiyor muyuz diye endise ediyordum. Ayrica hayal dünyasının da zenginlesmesini ve bunda serbest oyunun onemi bildigimden uzuntu duyuyordum. Rahatladım, sevindim… Kendime yakın hissettigim bir anneden bunları duymak iyi geldi…
    Okulsuz Anneler Toplasmasinda zaman kısıtli oldugu icin ve herkeste çok heyecanlı oldugu icin belki sohbetimizi derinlestiremedik ama benim icin sahsen önemli olan sanal ile gerceğin uyumunu görmekti… Ben fotograf ve yazılarınızdaki dinginliği hem sizde hem esinizde hissettim ve bu artik yazilarızı ve tavsiyekerinizi daha gercekci kıldı, bu yuzden benim icin fazlasiyla tatmin edici oldu. Bazen konusulanlarin aksine durus, bakis, ses tonu vn kisisel ozellikler daha cok sey anlatiyor bence… Okulsuzlukla ilgili cok soru sorulabilir ve cevaplabilir bence.. Ama okulsuzlugun kazandirmasini umdugum duygu ve ruh halini ben hem ikinizde hem de hic yanına dahi yaklasmasmadam da Bennu da gordum, hissettim… Anlat deseler anlatamam belki ama sizin de cocuklariniza baktiginizda hissettikleriniz ile sanirimsiz beni anlayabilirsiniz….
    Hem cevabiniz icin hem de butun paylasimlariniz icin cok tesekkur ederim…
    Kocaman sevgiler !

    Sebnem

    • toplantı sırasındaki izlenimlerini paylaşma inceligini gostermen de bizi çok mutlu etti. kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyorum!

HOŞGELDİNİZ

Toprak ve doğayla bütünleşmek, evde üretmek, çocuklarımızla okulsuzluğu öğrenmek ve yavaşlamak için çabalayan altı kişilik bir aileyiz. Ziyaret ettiğiniz için teşekkürler.